MEDİNEYE HİCRET
(Temmuz 622)
Rabbım,
beni şerefli bir girişle (Medineye) koy, sâlim
bir çıkışla da (Mekkeden) çıkar. (el-İsrâ Sûresi, 80)
1- MÜSLÜMANLARIN MEDİNEYE HİCRETLERİ
Hicret bir yerden başka bir yere göç etme demektir. Müşriklerin zulümleri
yüzünden Mekkede Müslümanlar barınamaz hâle gelmişlerdi. Bu sebeple 2′inci
Akabe Bîatında Hz. Peygamber (s.a.s.) ve Müslümanların Medineye hicretleri de
kararlaştırılmıştı. Rasûlullah (s.a.s.) Sizin hicret edeceğiniz yerin iki kara
taşlık arasında hurmalık bir yer olduğu bana gösterildi
(120) diyerek
Müslümanların Medineye hicretlerine izin verdi. 2′inci Akabe Bîatı,
Peygamberliğin 12′nci yılının son ayı olan Zilhiccede yapılmıştı. 13′üncü yılın
ilk ayı Muharremde (Temmuz 622) Medineye hicret başladı. Mekkeden Medineye
ilk hicret eden, Beni Mahzûmdan Abdülesed oğlu Ebû Seleme(121), en son hicret
eden ise Rasûlullah (s.a.s.)in amcası Abbâstır.
Mekkenin fethine kadar geçen süre içinde, dini uğruna, evini-barkını, malını-mülkünü, âilesini, kabîlesini, akrabasını, bütün varlığını Mekkede bırakarak Rasûlullah (s.a.s.)in müsâdesiyle Medineye göç eden Mekkeli Müslümanlara Muhâcirûn adı verilmiştir.
Medinede muhâcirleri misâfir eden, onlara bütün imkânları ile yardımcı olan Medineli Müslümanlara da Ensâr denilmiştir. Muhâcirûn ve Ensâr, Kurân-ı Kerîmde bir çok vesîlelerle övülmüşlerdir.(122)
Muharrem ve safer aylarında Müslümanlar, âileleri ile birlikte hicret ettiler. Birer, ikişer, gizlice Mekkeden ayrılıp Medineye gittiler. Ensâr tarafından Medine civârındaki Avâlî denilen köylere yerleştirildiler.
Hz. Ömer Mekkeden gizli ayrılmadı. Kılıcını
kuşandı, Kâbeyi tavâf etti. Bütün müşriklere meydan okuyarak:
İşte ben Medineye gidiyorum. Analarını ağlatmak, karılarını dul, çocuklarını
yetim bırakmak isteyenler peşime düşsün
dedi. Ömerin hicreti Hz. Peygamber
(s.a.s.)in hicretinden 15 gün kadar önce olmuştu.
Kısa zamanda, Mekkeli Müslümanların hemen hepsi Medineye göç etti. Yalnızca Hz. Ebû Bekir ile Hz. Aliyi Rasûlullah (s.a.s.) Mekkede alıkoymuştu.(123) Ebû Bekir hicret için izin istediğinde, Rasûlullah (s.a.s.):
Acele etme, Allah sana hayırlı bir arkadaş verecek diyerek hicretini geciktirmiştil(124). Mekkede müslümanlıkları yüzünden âileleri tarafından hapsedilmiş olanlar ile köle ve câriyelerden başka Müslüman kalmamıştı. Rasûlullah (s.a.s.) düşmanları arasında, en büyük tehlike karşısında yapayalnız bulunuyordu.
2- HZ. PEYGAMBER (S.A.S.)İN HİCRETİ
a) Dârun-Nedvenin Korkunç Kararı
Akabe görüşmeleri ile Müslümanlık Medinede yayılmağa başlamış, müşrikler korktuklarına uğramışlardı. Üstelik Mekkedeki Müslümanlar da Medineye göç etmişlerdi. Şimdi Hz. Muhammed (s.a.s.)de Medineye gider, Müslümanların başına geçerse, Mekkelilerin Şam ticâret yolu kapanabilirdi. Mekke müşrikleri Müslümanlara son derece kötü davranmışlar, târihte eşine ender rastlanan işkence ve hakarette bulunmuşlardı. Bunlar Medinelilerle birleşip, kuvvetlendikten sonra kendilerinden öç alabilirlerdi. Esâsen Mekkelilerle Medineliler arasında, öteden beri geçimsizlik vardı. Çünkü Mekkeliler Adnânîlerden; Medineliler ise Kâhtânîlerdendi. Durumun ciddiliğini anlayan Kureyş müşrikleri, Mekkede yapayalnız kalan Peygamber Efendimize ne yapmak gerektiğini kararlaştırmak üzere Dârun-nedvede toplandılar. Toplantıda Ebû Cehil, Ebû Süfyan, Ebul-Bahterî, Utbe b. Rabîa, Cübeyr b. Mutim, Nadr b.Hâris, Ümeyye b.Halef, Hakim b.Hızâm gibi Mekke ileri gelenlerinin hemen hepsi vardı. Müslümanlık tehlikesinin önlenmesiyle ilgili çeşitli fikirler ileri sürdüler.
İçlerinden Ebûl Bahteri:
- Muhammed (s.a.s.)i bağlayıp her tarafı kapalı bir yerde ölünceye kadar
hapsedelim, dedi. Amr oğlu Hişâm:
- Onu bir deveye bindirip Mekkeden çıkaralım, uzak yerlere sürelim, dedi. Ebû
Cehil ise:
- Kureyşin bütün kollarından birer temsilci seçelim. Bunlar aynı anda hücûm
edip Muhammed (s.a.s.)i bir hamlede öldürsünler. Kimin vurduğu, kimin
darbesiyle öldüğü belli olmasın. Böylece kanı bütün Kureyş kabîlesine dağılsın,
Hâşimîler bütün Kureyş kollarına karşı çıkamayacaklarından kan davasına
kalkışamazlar. Çâresiz diyete (kan bedeline) râzı olurlar. Bu iş böylece
kapanır
dedi. Ebû Cehilin teklifi ittifakla kabûl edildi. Diğer teklifler
beğenilmedi. Hemen Kureyş kollarında 40 yeminli kişi seçip toplantıyı
bitirdiler.(125)
Müşriklerin Dârun-Nedvedeki bu konuşma ve plânları el-Enfâl Sûresinin 30′uncu âyetinde şöyle özetlenmektedir.
Ya Muhammed, hatırla şu zamanı ki, inkâr edenler (Mekke müşrikleri) seni bir yere kapatmak veya (hepsi birden) öldürmek yahut da (Mekkeden) çıkarmak için sana tuzak hazırlıyorlardı. Onlar sana tuzak kurarken, Allah da (onlara) tuzak kuruyordu. Allah tuzakların en iyisini kurar.
b) Rasûlullah (s.a.s.)in Evinin Müşrikler tarafından Kuşatılması
Müşriklerin bu korkunç plânını Cebrâil (a.s.) Peygamber Efendimize haber verdi. Bu gece, her zaman yatmakta olduğun yatağında yatmayacaksın, evini terkedeceksin dedi. Böylece Rasûlullah (s.a.s.)e de hicret için izin verildi. Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) Hz. Aliyi çağırdı.
Ben Medineye gidiyorum. Sen bu gece benim yatağımda yat, hırkamı üstüne ört. Müşrikler beni yatıyor sansınlar, onlara bir şey sezdirme. Sabahleyin şu emânetleri sâhiplerine ver.(126) Ondan sonra sen de hemen gel dedi.
Ortalık kararınca, Kureyşin seçme cânileri evin etrâfını sardılar.(127) Sabahleyin evinden çıkarken hep birden saldırıp öldüreceklerdi. Hz. Ali, Rasûlullah (s.a.s.)in yatağına yattı. Hz. Peygamber (s.a.s.) eline bir avuç kum alıp, evini çeviren müşriklerin üzerine saçtı. Saçılan kum taneleri cânilerden herbirine isâbet etmiş, hepsi de derin bir uykuya dalmışlardı. Rasûlullah (s.a.s.) Yâ-Sîn Sûresinin başından:
Biz onların önlerine ve arkalarına birer sed çektik, böylece gözlerini perdeledik. Onlar artık elbette görmezler anlamındaki 9′uncu âyetine kadar olan kısmı okuyarak, aralarından geçip gitti.(128) Müşrikler Hz. Muhammed (s.a.s.)in yatağında yattığını sanıyorlardı. Sabahleyin, yatakta yatanın Ali olduğunu görünce, donakaldılar, ne yapacaklarını şaşırdılar; hiddetlerinden çıldıracak hâle geldiler. Hemen her tarafı aramağa koyuldular. Mekkeyi alt üst ettiler. Fakat Hz. Peygamber yoktu.
Muhammed (s.a.s.)i bulana 100 deve verilecek, diye ilân ettiler. Bu haber duyulunca, ne kadar mâceracı, cânî, katil varsa, hepsi etrâfa yayıldı. Mekkede ve Mekke dışında, harıl harıl Hz. Peygamber (s.a.s.)i arıyorlardı.
Rasûlullah (s.a.s.), gece evinden ayrıldıktan sonra Kâbeyi tavâf etti. Ey Mekke, sen Allah katında yeryüzünün en hayırlı ve bana en sevimli yerisin; eğer çıkmak zorunda bırakılmasaydım, senden ayrılmazdım, dedi.(129) Ertesi gün öğle sıcağında Hz. Ebû Bekirin evine vardı. Allahın emri ile, berâber hicret edeceklerini bildirdi. Hz. Ebû Bekir, sevinç göz yaşları ile, 4 aydır dışarıya bırakmayıp, ağaç yaprakları ile beslemekte olduğu iki cins devesini işâret ederek:
Dilediğini seç, Yâ Rasûlallah, dedi. Rasûlullah (s.a.s.) bedelini ödeyerek devenin birini aldı.
Rasûlullah (s.a.s.) ve Ebû Bekir için hazırlanan yol azığı bir dağarcığa konuldu. Ebû Bekirin kızı Esmâ, belindeki bez kemeri ikiye ayırıp bir parçası ile bu dağarcığın ağzını bağladığı için Esmaya Zâtün-nitâkayn (iki kemerli) ünvânı verild.(130/1)
c) Mağarada Gizlenmesi
Gece olunca, her ikisi evin arka penceresinden çıktılar. Ayakkabılarını çıkarıp, ayaklarının uçlarına basarak ıssız yollardan Mekkenin güneyine doğru ilerlediler. 1.5 saat (3 mil) mesafede Sevr Dağının tepesindeki mağaraya vardılar. Kureyşin araması bitinceye kadar, (perşembeyi cumaya bağlayan geceden pazar gününe kadar) üç gün bu mağarada gizlendiler.
Ebû Bekirin oğlu Abdullah, geceleri mağaraya gelip Mekkede olup biteni anlatıyor, ortalık ağarmadan gene Mekkeye dönüyordu. Kölesi Âmr b. Füheyre de koyunlarını otlatırken akşamları Sevr dağına götürüp onlara süt veriyordu.
Peygamber Efendimizi ve Ebû Bekiri arayanlar, iz sürerek, nihâyet Sevrdeki mağaranın ağzına kadar geldiler. Ayak sesleri ve konuşmaları içeriden duyuluyordu. Hz. Ebû Bekir, başını kaldırdığı zaman onların ayaklarını görmüş ve heyecanla:
-Yâ Rasûlallah, eğilip baksalar, bizi
görecekler, demişti, bunun üzerine Peygamber Efendimiz:
-Korkma, Allahın
yardımı bizimledir.(130/2) İki yoldaş ki, üçüncüsü Allahtır, hiç endişe edilir
mi? buyurdu.(131)
Tâkipçiler Sevr dağına henüz çıkmadan, bir örümcek mağaranın ağzına ağ örmüş, bir çift beyaz güvercin yuva yapıp yumurtlamıştı. Bu durumda Kureyşliler mağaranın içine bakmanın ahmaklık olacağını düşünerek bırakıp gittiler.(132)
Kureyşlilerin aramaları üç gün sürdü. Peygamber Efendimiz ile Ebû Bekir Mekkede iken Abdullah b. Uraykıt adında henüz müslüman olmamış, fakat son derece emîn bir şahsı kılavuz olarak kiralayıp develeri de ona teslim etmişlerdi.(133) Kılavuz Abdullah, üç gün sonra, dördüncü günün (Pazar) sabahı develeri mağaraya getirdi. Devenin birine Rasûlullah (s.a.s.) ile Ebû Bekir diğerine ise kılavuz Abdullah ile Ebû Bekirin kölesi Âmir b. Füheyre bindiler. Sâhili takibederek Medineye doğru 24 saat hiç dinlenmeden yol aldılar Deve yürüyüşü ile 13 günlük olan Medine yolunu 8 günde katederek 12 Rabiulevvel/23 Eylül 622 pazartesi günü Kubaya ulaştılar.
Rasûlullah (s.a.s.)ilk vahiy Hîra (Nûr) dağındaki mağarada gelmişti. Hiradaki mağara ile Sevrdeki mağara arasında geçen müddet, Rasûlullah (s.a.s.) in Peygamberlik hayatının Mekke Devrini teşkil etmişti. Sevr dağındaki mağaradan başlayan hicret ise, Mekke Devrinin sonu, Medine Devrinin başı olmaktaydı.
d) Rasûlullah (s.a.s.)i Tâkibedenler
Hicret yolculuğunda Peygamber Efendimiz iki önemli takiple karşılaştı.
Müdliçoğullarından Sürâka, Kureyşin ilân ettiği mükâfâtı ele geçirmek hevesiyle, kendi bölgelerinden geçmiş olan hicret kafilesini tâkibe koyuldu. Atını dört nala sürerek Rasûlullah (s.a.s.) ve arkadaşlarına yaklaştığı sırada, atı sürçüp kapaklandı. Kendisi de yere yuvarlandı. Yeniden atına binip koşturdu. Tam yaklaştığı sırada, atının ön ayakları kuma saplandığı için, yine düştü. Atını zorlukla kurtardı. Sürâkanın morali iyice bozulmuştu. Rasûlullah (s.a.s.)den özür diledi. Yazılı bir emânnâme alarak geri döndü; diğer tâkipçileri de ben aradım, boşuna yorulmayın, bu tarafta yok diyerek geri çevirdi.(134)
Eslemoğullarından Büreyde de, Kureyşin ilân ettiği mükâfâtı alabilmek için Rasûlullahı tâkibe başlamıştı. Fakat ilk görüşte, yanındakilerle beraber Müslüman oldu. Daha sonra başındaki beyaz sarığı çözerek mızrağının ucuna bağladı. Sizin gibi şanlı bir kafile bayraksız gitmez. İzin verirseniz ilk alemdârınız olayım diyerek ta Kuba Köyüne kadar Rasûlullah (s.a.s.)e bayraktarlık yaptı.
Daha sonra, Şamdan Mekkeye dönmekte olan bir ticâret kafilesine rastladılar. Kafilede bulunan, ilk 8 Müslümandan Avvâm oğlu Zübeyr, Rasûlullah (s.a.s.) ve Ebû Bekire beyaz elbiseler giydirdi.(135) Ve Medinelilerin kendilerini sabırsızlıkla beklediklerini haber verdi.
Rasûlullah (s.a.s.)ın
yola çıktığı Medinede duyulmuştu. Bu yüzden Medineliler, Rasûlullah (s.a.s.)i
karşılamak üzere her sabah şehir dışına çıkıp bekliyorlardı. 12 Rabiulevvel /23
Eylül 622 Pazartesi günü yine öğleye kadar beklemişler, sıcak bastırınca
ümitlerini kesip dönmüşlerdi. Bu esnâda bir iş için evinin yüksek kulesinden
etrafı seyreden bir Yahûdî, beyazlar giyinmiş bir kafilenin uzaktan gelmekte
olduğunu gördü ve yüksek sesle:
İşte günlerdir yolunu beklediğiniz devletli geliyor, diye haykırdı.
3- MEDİNEYE VARIŞ
a) Hz. Peygamber (s.a.s.) Kubada
Medineliler derhal silahlanarak, bir bayram sevinci içinde yollara döküldüler. Rasûlullah (s.a.s.)i Medineye bir saat uzaklıkta Kuba Köyünde karşıladılar. Rasûlullah (s.a.s.) burada Amr b. Avf Oğullarında 14 gece misâfir kaldı.(136) Bu esnâda Kurân-ı Kerîmde takvâ üzere yapıldığı bildirilen Kuba Mescidini binâ etti ve burada namaz kıldı.(137)
Rasûlullah (s.a.s.)den 3 gün sonra tek başına yola çıkmış olan Hz. Ali de, gündüzleri gizlenip, geceleri yürüyerek, Kubada iken kafileye yetişti.
b) İlk Cuma Namazı ve İlk Hutbe
14 gün sonra, bir cuma günü Hz. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz devesine bindi. Karşılamağa gelenlerle muhteşem bir alay içinde Medineye hareket etti. Yolda Sâlim b. Avf oğullarına âit Rânûnâ Vâdisinde öğle vakti oldu. Rasûlullah (s.a.s.) burada arka arkaya iki hutbe okuyarak ilk Cuma Namazını kıldırdı.
İlk hutbede Allaha hamd ve senâ ettikten sonra:
Ey nâs, ölmeden önce Allaha tevbe ediniz, fırsat elde iken iyi işlere koşunuz. Allahı çok anmak, gizli ve âşikâr çok sadaka vermek sûretiyle Onunla aranızdaki bağı kuvvetlendiriniz. Böyle yaparsanız, rızıklandırılır, yardım görürsünüz, kaçırdıklarınızı tekrâr elde edersiniz.
Biliniz ki, Cenab-ı Hakk, içinde bulunduğum yılın bu ayında, bugün şu bulunduğum yerde Cuma namazını kıyâmete kadar, üzerinize farz kıldı. Hayâtımda veya benden sonra, -âdil veya zâlim- bir imamı olduğu halde, önemsiz gördüğü veya inkâr ettiği için kim bu namazı terkederse, Allah onun iki yakasını bir araya getirmesin ve hiç bir işine hayır vermesin. Biliniz ki, böylesinin, tevbe etmedikçe, ne namazı, ne zekâtı, ne haccı, ne orucu, ne de herhangi bir iyiliği Allah katında bir değer taşır. Ancak, kim tevbe ederse Allah tevbesini kabûl eder.(138)
Ey Nâs, kendinize âhiret için azık hazırlayıp önceden gönderin. Hepiniz ölecek ve sürünüzü çobansız bırakacaksınız. Sonra Rabbınız, -arada tercümân veya perdedâr olmaksızın- bizzat:
- Sana benim peygamberim gelip haber vermedi mi? Ben sana mal vermiş, ihsânda bulunmuştum. Sen bunlardan âhiretin için ne gönderdin? diye soracaktır. O kimse sağına, soluna bakacak, hiç bir şey göremeyecek. Sonra önüne bakacak, orada Cehennemi görecek. Öyleyse yarım hurma ile de olsa, kendini ateşten korumağa gücü yeten, bunu yapsın. Buna gücü yetmeyen, bâri güzel sözle kendini kurtarsın. Çünkü bir iyiliğe 10′dan 700 katına kadar sevap verilir. Allahın selâm ve rahmeti üzerinize olsun.(139)
Rasûlullah (s.a.s.) birinci hutbeyi böylece bitirdikten sonra ikinci hutbede de şunları söylemiştir.
Hamd Allaha mahsustur. Ona hamdeder. Ondan
yardım dileriz. Nefislerimizin şerlerinden ve kötü işlerimizden Allaha
sığınırız. Allahın
hidâyet verdiğini kimse saptıramaz. Onun saptırdığını da kimse doğru yola
koyamaz.
Allahtan başka ilâh olmadığına şehâdet ederim. O birdir, eşi , ortağı ve
benzeri yoktur.
Sözlerin en güzeli, Allah Kitabı (Kurân-ı Kerîm) dir. Allahın kalbini Kurân ile süslediği, küfürden sonra İslâma soktuğu, Kurânı diğer sözlere tercîh eden kimse felâh bulup kurtulmuştur.
Allahın sevdiğini seviniz. Allahı bütün kalbinizle (can ve gönülden) seviniz. Allah Kelâmı Kurandan ve zikrinden usanmayınız.
Allahın Kelâmına karşı kalbiniz katılaşmasın.
Yalnız Allaha kulluk edip ibâdetinizde Ona hiç bir şeyi ortak yapmayınız. Ondan hakkıyla sakınınız. Yaptığınız iyi şeyleri dilinizle doğrulayınız. Aranızda Allahın rahmet ve merhametiyle sevişiniz. Allahın selâm ve rahmeti üzerinize olsun.(140)
c) Hz. Peygamber (s.a.s.)in Medinede Karşılanışı
Cuma namazından sonra Rasûlullah (s.a.s.) Medineye hareket etti.(141) Medine, târihinin en önemli gününü yaşıyordu. Halk bayram sevinci içinde, Kubadan itibâren yolu iki taraflı doldurmuştu. Kadınlar şiirler söylüyor, çocuklar Rasûlullah geldi, Rasûlullah geldi diye bağrışıyor, küçük kızlar def çalarak şenlik yapıyorlardı. Medine halkı, Rasûlullah (s.a.s.)in gelişinden duyduğu sevinci, hiç bir şeyden duymamıştı.
Herkes Peygamber Efendimizi kendi evinde misâfir etmek istiyor, Ey Allahın Rasûlü, bize buyurunuz diyerek deveyi durdurmak istiyorlardı. Rasûlullah (s.a.s.) ise, kimseyi gücendirmemek için devesini serbest bırakmıştı.
- Siz deveyi kendi hâline bırakınız. O memurdur, emrolunduğu yere gider, diyerek dâvet edenlerden izin istiyordu. Nihâyet deve, hâlen Mescidün-Nebinin bulunduğu boş arsada çöktü, Rasûlullah (s.a.s.) inmedi. Deve kalkarak bir kaç adım gittikten sonra geri dönüp ilk çöktüğü yere yeniden çöktü, bir daha kalkmadı. Rasûlullah (s.a.s.) üzerinden inerek:
- Akrabamızdan en yakın kimin evi? diyerek etrâfındakilere sordu. Zeyd oğlu Hâlid.(142)
- İşte evim, işte kapısı, buyurunuz Yâ Rasûlallâh diyerek Rasûlullah (s.a.s.)i dâvet etti. Peygamber Efendimiz böylece Hz. Hâlidin misâfiri oldu. Bu misâfirlik Mescidün-Nebînin inşâatı tamamlanıncaya kadar 7 ay devam etti.(143)
4- HİCRETİN İSLÂM TARİHİNDEKİ ÖNEMİ
Hicret, Müslümanları müşriklerin zulüm ve baskılarından kurtarmış, İslâma yayılma imkânı sağlamış, böylece İslâm inkılâbının başlangıcı olmuştur. Bu itibârla olaydan 17 yıl sonra, Hz. Ömerin hilâfeti esnâsında Hz. Peygamber (s.a.s.)in hicret ettiği yılın 1 Muharremi olan 16 Temmuz 622 tarihi, Hicrî-Kamerî Takvim için takvim başı olarak kabûl edilmiştir.
Rasûlullah (s.a.s.)in hicreti Peygamberliğin 13′üncü yılında, 12 Rebiulevvel / 23 Eylül 622′de olmuştur. Bu tarih aynı zamanda Peygamber Efendimizin 53′üncü doğum yıldönümüdür.
Hicretle, 23 yıl süren Peygamberlik devrinin 13 yıllık Mekke Devri sona ermiş, 10 yıllık Medine devri başlamıştır.