Bu yazımızda mezhebin lüzumu ile birlikte itikat da EhliSünnet vel'Cemaat yolunun hak olan iki mezhebi Maturidi ve Eşari mezheplerini inceleyeceğiz.
Öncelikli olarak Mezhep kelimesi lügat da gidilen yol
manasına geldiğini ifade edelim.
Kur'an da belirtilen hükümler eğer açık ise aynen alınıp
tatbik sahasına geçirilmiştir. Biz bu hususta öncelikle
sahabe, sonrasında ise tabiin ve tebei tabiin diye
adlandırılan tabiinin sohbetinde bulunmuş olanlar olmak
üzere geçmiş ulemaya çok şey borçluyuz. Başta İmam'ı
Azam olmak üzere hükümleri tasnif eylemişler,
kitaplaştırmışlar, çözmüşler ve kolaylaştırmışlar.
Beyanı icap eden hükümler ise peygamber efendimizin
hadisi şerifleri, davranışları ve amel edişine göre izah
edilmiştir. Sonraki asırlarda açıklanması icap eden
meselelerde ise Peygamberimiz zamanında, yoksa Ashap
zamanında vuku bulan ve hakkında hüküm verilen
hadiselere kıyas yapılarak hüküm verilmiştir.
Hükmü
çıkarana müçtehit denir ki içtihat derecesinin en yüksek
basamağında Ashab'ıKiram bulunmaktadır. Müçtehit
olmanın ve içtihadın da şartları vardır. İçtihat
kapısının ise halen açık olup olmadığını tartışmaksa boş
iştir çünkü geçmiş ulema meseleleri öyle izah etmiş ve
aralarında öylesine müzakereler vuku bulmuş ki bu
müzakerelerden doğan ihtilaflar ve ittifaklar sayesinde
her şey yerli yerine oturmuştur. Bunlar öyle deliller
etrafında şekillendirilmiş ki verilen hükümler ile
oynamak, aksini iddia etmek iyi niyet dahi taşısa hoş
karşılanmamıştır. Bunun içindir ki içtihat mertebesinde
olan yeni bir mezhep kuracak kadar maddi ve manevi
ilimlere haiz bulunup herkes tarafından takdir edilen
İmam'ı Gazali Hazretleri bir mezhep kurmamış Şafii
mezhebi üzere büyüdüğü içinde Şafii olarak hayatını
devam ettirmiştir.
Fatih Sultan Mehmet'in hocası Molla Hüsrev hazretleri
içtihat mertebesinde olup yeni bir mezhep kurabilecek
kadar dünyevi ve vehbi ilimlere sahipken yeni bir akım
başlatmamış ve yazmış olduğu "Dürer" isimli fıkıh
kitabında başta Hanefi fıkhının hükümlerini tekraren
toparlamış ve başka müçtehitlerinde kısmi içtihatları
ile beraber kendiside istisna hükümler vermiştir.
Tarihte bunun gibi örnekler pek çoktur. Nihayetinde
sonradan gelen müctehitler ise çok az hususta fikir
beyanında bulunmuş ve İtikat da Maturidi ve Eşari
mezheplerinin beyan ettiği EhliSünnet vel'Cemaat
yolunu aynen harfi harfine takip etmişlerdir. Amelde ise
İmamı Azam, İmamı Şafii, İmamı Malik ve İmam Hanbel'in
hükümlerine uymuşlar ve çok az içtihat belirtmişler ve
tasarruflarını zamanını yeni olaylarını geçmişte
içtihadı yapılmış hükümlere kıyas yapmakta
kullanmışlardır. Yani nihayetinde açık kalmış bir şey
yok ki o açığı kapatsınlar.(Allah onlardan razı olsun)
Mezhebin lüzumunu inkâr yâda geçmişteki bu ulemanın
verdiği hükümler hakkında ise; "onların kendi
görüşleridir, onlara tabi olmak icap etmez" gibi saçma
ve hakaret içeren ifadeler tamamen art niyet sahibi
insanların işidir. Kaldı ki bu insanlar ashabın dahi
icma'ı vaki olan meselelere bile, bizde ilim ve akıl
sahibiyiz bizde yetkiliyiz diyerek itiraz edebiliyorlar
oysa ashaptan sonra gelen müçtehitler ashabın hüküm
verdiği şeyi aynen tatbik etmeyi vacip kabul etmiştir.
Farklı mezheplerin ortaya çıkmasının sebebi ise az önce
bahsettiğimiz gibi bu işe ehil olan kimselerin delillere
bakarak ortaya koydukları yorum farklılıklarıdır. Mesela
Peygamber efendimiz bir gün abdest alırken alnından kan
aktığını gören Hazreti Aişe Radıyallahu Anha:
Ya
Resûlullah alnınız kanamış, diyerek eli ile peygamber
efendimizin alnındaki kanı silmiş bu hadise ışığında
İmamı A'zam Rahmetullahı Aleyh Hazretleri vücuttan çıkan
kanın abdesti bozduğuna hükmederken İmamı Şafii
hazretleri ise kadın temas ettiği için yeniden abdest
aldığı hükmünü çıkarmıştır. Bunun gibi birçok meseleyi
araştırıp hükümler vererek onları ya kendileri ya da
onların yollarını takip eden talebeleri eğer içtihat
mertebesinde iseler çıkardıkları hükümleri ilave ederek
kitaplaştırmışlardır.
Peygamber efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem hadisi
şeriflerinde:
"Benim ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacak yetmiş ikisi
cehenneme gidip bir fırka ise kurtulacak" buyurunca,
ashab'ıKiram bunların kimler olduğunu sorduğunda:
"Onlar benim ve ashabımın yolundan gidenlerdir"
buyurdular.
Ehlisünnet itikadına göre itikatta, yani İslam dinini
bir inançlar manzumesi olarak ele aldığımızda hak
mezhepler ikidir.
1Maturidiyye.
2Eşariyye.
Maturidilik ve Eşariliğin zuhurundan önce Selefiyye diye adlandırılan önceki ehli Sünneti de sayarak hak mezhepleri üç olarak saymakta tabiidir fakat bunun hakiki manada mensubu pek kalmadığı için itikat da hak mezhepler iki olarak zikredile gelmiştir. Bu mezheplerin mensubuna "Ehli Sünnet vel'Cemaat" denilmiştir. Bu bazen "Ehli hak" bazen de "Fırka'ıNaciye" diye de zikir olunmuştur.
SELEFİYYE
Lügat olarak selef önceki manasını ihtiva etmektedir.
Hiçbir hususta Maturidilik ve Eşarilikle ayrışmadığı
halde ayet ve hadislerin zahiri manaları ile yetinerek
manası açık olmayan müteşabih ayetler üzerine, te'vil ve
yorum yoluna gitmemişler. Aynen almışlar, kader ve
kazaya inanıp fikir belirtmemiş ve inançı tatbik
sahasına geçirmişler. Sonraları özellikle tartışma
meselesi olan mutezile, müşebbihe yâda cebriye, kaderiye
gibi sapık akımların zuhuruna sebebiyetle neticelenen
aklın tartamadığı Cenabı hakkın zati ve sübüti sıfatları
ve beri olduğu sıfatlar hususunda münakaşalarda
bulunmamış akıl ile tartılamayacak hususlarda akla yer
vermemişlerdir. "Vallahü A'lemü" yani "Allah bilir"
diyerek yoruma gitmemişlerdir. Maturidilik ve Eşarilik
ortaya çıkıncaya kadar Sünni çevrenin itikadı selef
itikadıdır. Ehlisünnet itikadı, İmam Maturidi ve İmam
Eşari sayesinde art niyetlilerin sarsamayacağı bir yapı
üzerine oturtulur. EhliSünnet itikadında selef gibi
olmak yerine artık zamanında tartışılan meseleler
sebebiyle şüpheye girebilmek ve itikadı bir sapkınlığın
içine düşebilmek ihtimalinden uzaklaşılmıştır. Her EhliSünnet
mensubu itikadı mezhep olarak bulundukları memleketteki
yaygınlığına göre Maturidi veya Eşariyi tercih etmiştir.
Hanbelî mezhebinin kurucusu olan İmam Ahmed bin Hanbel'i
takip edenlerin ise itikada mezhebi Selefiyye olsa bile
miladi 300'ler den sonra kendilerini sonraki selef, (selefi
müte'ehhirun) selef ehlini ise önceki selef,(selefi
mütekaddimun) diye isimlendirmiştir. Bu tertemiz ve saf
selef itikadını menşeinden çıkararak, EhliSünnet
itikadına zıt düşen içtihatlarda bulunan İbn'iTeymiyye
ve İbn'iCevziyye ve onların yolunu takip edenler
sebebiyle ehlisünnet uleması artık selefiyyunu zikretmez
olmuştur.
Zaten her ehlisünnet mensubu Maturidi veya Eşari olduğu
için sonraki selef diye adlandırılan grup da pek
taraftar toplayamamıştır. Bugün amelde Hanbelî itikat da
Selefi olduğunu söyleyenler ise genelde İbni
Teymiye'nin yolunu takip eden Vehhabilerdir. Yoğun
oldukları ülkelerse Suudi Arabistan, Kuveyt ve birkaç
körfez ülkesidir.
Önceki selef diye adlandırılanlar, itikadı meselelerde
fikir belirtmedikleri için ve nihayetinde Maturidi ve
Eşari mezhepleri bu hususta açıklayıcı nitelikte
oldukları için kendini sonraki selef diye
isimlendirenlerinse itikatları ehlisünnet itikadına
uymadığı için EhliSünnet itikadında hak mezhebin iki
olduğuna hükmedilmiştir. Bu iki mezhep de Maturidi ve
Eşari mezhepleridir.
MATURİDİ MEZHEBİ
Kurucusu İmam Mansur Muhammed bin Muhammed bin Mahmut
elMaturidi Hazretleridir. Hicri 238/miladi 852 yılında,
bir başka rivayete göre ise 862 yılında Türkistan'ın
Semerkant şehrinin Maturid köyünde doğmuş ve 333/944
tarihinde vefat etmiştir. Hal'i hayatında iyi bir
eğitimle yetişmesinin yanında, Basra'ya giderek İslam
mezheplerinin uygulanış biçimlerini araştırmış ve
eserleri incelendiğinde onun ilmikelam ilmiakaid,
mezhepler tarihi, ilm'iusulu fıkıh ve tefsir
alanlarında otorite olduğu görülür. Amel olarak, fıkıhta
ise Hanefi mezhebine bağlıdır.
Hicri 2. asırdan itibaren ortaya çıkmaya başlayan ve
yukarıda bahsettiğimiz gibi başta Mutezile olmak üzere
Cebriye ve Kaderiye gibi sapık akımlara karşı İmam'ı
Maturidi hazretleri itikadı meselelere ayetler ve
hadisler ışığında yorumlar, çözümler ve açıklamalar
getirmiştir. Çok kısa bir zaman sonra aynı metodu başta
İmam'ı Eşari hazretleri ve onların talebeleri ve
arkalarından gelen EhliSünnet uleması takip etmiş ve bu
sayede Ehli Sünnetin iki itikadı mezhebi vücut bulmuş ve
ehlisünnet inancı kalıplaşmış ve sarsılamaz bir hale
gelmiştir.
Bugün dünyadaki Sünni Müslümanların yarısından fazlasını
oluşturan amelde Hanefi mezhebi mensubu olanlar itikat
da Maturidi mezhebine bağlıdırlar. Maturidiyye Türkiye,
Balkanlar, Orta Asya, Çin, Hindistan, Pakistan ve
Eritre'de yayılmıştır.
EŞARİ
MEZHEBİ
Kurucusu Ebu'lHasan Ali b. İsmail elEşari
Hazretleridir. Hicri 260, miladi 873 senesinde Basra'da
doğmuştur. Ebu Ali elCübbai'nin talebesi olduğu için
kırk yaşlarına kadar her şeyi akılla tartmaya çalışan ve
ortaya koyduğu hükümlerle ehlisünnet itikadının dışına
çıkan Mutezile üzerine amel etmiş, sonra Cübbai'ye üstün
gelerek bir rivayete göre de sebebi bir rüya olan dönüşü
ile büyük bir ehlisünnet âlimi olmuştur. Sonra başta
Mutezile olmak üzere, sapkın akımların itikatlarını
çürüterek, bu alanda ekol hali ile Eşari mezhebinin
kurucusu olmuş 324/936 tarihinde Bağdat'ta vefat
etmiştir.
MATURİDİ VE EŞARI ARASINDAKİ FARKLAR
Maturidi ve Eşari mezhepleri arasındaki farklardan
bazılarını zikredeceğiz. İslam'ın amel bölümüne değil de
inanç yönüne taalluk eden görüşlerden ibaret olduğu için
hükümler;
Allahın sıfatları.
Kur'anı Kerim mahlûk mudur?
Cennet ve cehennemin varlığı ve devamlılığı.
Kâfirlerin çocuklarının durumu.
Sırat köprüsü.
Şefaat, gibi meselelerdir.
Mesela Tövbei yeis (ölüm anında yapılan tövbe) hem
Maturidi hemde Eşariye göre caizdir. Cennette Allah'ın
görülmesi hak olduğu gibi meselelerde ittifak ederken
Maturidi mezhebinde kendisine tebliğ ulaşmayan kişi
Allah'ın daha doğrusu yaratıcının varlığına inanmakla
yükümlüdür der.
Eşari mezhebi kendisine hiçbir tebliğ ulaşmayan kişinin
aklı ile Allah'ı anlamaya kifayet etmediği için bununla
mükellef tutulmaz, demektedir.
Maturidi mezhebi delillerin yorumu ışığında peygamberlik
için erkek olmanın şart olduğunu ifade etmiştir.
Eşari mezhebi ise kadınlarda hiç peygamber gelmemiştir
ama yinede bu peygamberlik için erkek olmanın vucübunu
göstermez buyurmuştur.
Maturidi'ye göre kul gücünün yetmediği şey ile mükellef
değildir.
Eşari hazretleri ise bu zamana kadar hiç böyle bir şey
olmasa dahi Allah kulunu, kulun gücünün yetmeyeceği şey
ile mükellef kılabilir buyurmuştur.
Gayrimüslimlerin çocuklarının ne olacağı hususunda yine
naslar ve sağlam deliller ışığında birisi toprak
olacaklarını diğeri ise cennette mü'minlerin
hizmetçileri olacaklarını beyan buyurmuşlardır. İkisi de
olabilir ama biz maturidi olduğumuz için cennette
hizmetçi olacaklarına daha yakın dururuz ve öyle
inanırız. Geri kalan bütün meselelerdeki hükümler
ittifak halindedir.
Temel de ayrılık olmamasına rağmen, zaman zaman farklı
delil ve hükümler getirseler de sonuçta her ikisi ortak
noktada birleşip Müslümanların nezih itikatlarını
muhafaza edebilmeleri için ömürlerini ortaya
koymuşlardır. Nihayetinde her biri de bu işe liyakatli
ve bu sahada gelmiş geçmiş en büyük ekol oldukları için
ve ehli sünnet itikadının müdafaası için
uğraştıklarından dolayı peygamber efendimizin "İhtilafü
ümmeti rahmetün vasiatün" hadisi şerifinin sırrına
mazhar olmuş ve bu hususta artık tartışılacak ve
söylenecek söz bırakmamışlardır. Allah onlardan razı
olsun. Peygamber efendimizin İmam'ıAzam'ı
nasıl müjdelediğini başka bir
yazıya bırakıyorum.
Sanırım mezhepleri anlatırken mezhebin lüzumu da
anlaşılmıştır. Zira bilgi seviyemiz malum olduğu gibi
yüzlerce yıldır gelen bütün ulema mezhep mensubiyetinin
lüzumunu savunmuş ve buna göre amel etmişlerse, aksini
iddia etmek en hafif ithamla art niyet ve ihanetten
ibarettir.