Hadis-i Şerifler Işığında
Kur'an'a Karşı Görevlerimiz
Peygamberimiz (s.a.v) buyuruyor ki:
"Allah, bu kitap sebebiyle- yani Kurana uydukları için- bazı milletleri yükseltir. Yine bu kitapla Kurana uymadıkları için- bazı milletleri alçaltır."
1. Kuran Sevgisi
Allahın Kitabına karşı birinci görevimiz, onu candan sevmektir... Kurana gönülden muhabbet duymaktır... Çocuklarımıza, yeni yetişen nesle ve gençliğe Kuranı sevdirmek, Kuranı sevmeleri için gerekli alt yapıyı hazırlamak, neslimizi küçük yaştan itibaren Kuran Sevgisi ve Kuran Saygısıyla yetiştirmektir.
Kuran Edebi ve Kuran Muhabbeti imanımızın gereğidir. Kuran Sevgisi ve Kuran Saygısı imanımızla doğru orantılıdır. Kuran Sevgisinde Allah sevgisi ve Rasûlullah Sevgisi birleşmektedir. Kuranı hidayet rehberi, rahmet kaynağı, hayat önderi, iki cihan kılavuzu olarak kabul eden mümin, Allahın Kitabına sonsuz sevgiyle bağlanacaktır. Gönlü Kuran sevgisiyle dolu müslüman, Allahın Kitabını büyük bir edeb ve tazimle okuyacak, okutacak , öğrenip öğretecektir.
Kulluğu öğreten, ahiret hayatını anlatan, imanı aşılayan Kuran aynı zamanda dünyamızı nurlandıran, hayatımıza hayat katan ölümsüz ulvî ölçülere ve eskimez prensiplere işaret etmektedir. Sevgi, rahmet, şefkat, adalet, iyilik, kardeşlik gibi Kuran ilkeleri hayatımıza gerçek anlamını vermektedir.
2. Kuran Tilâveti
Allahın Kitabını okumak, Allah sevgisinin ve Rasûlullah aşkının gereğidir. Kuran okumak ruhumuzun manevî gıdası, kulluğumuzun gereğidir. Kuran okumak, Allah Rasûlüne dolayısıyla ümmetine verilen ilahî bir emirdir:
"De ki: Bana, her şeyin sahibi olan, bu muhterem beldenin Rabbine ibadet etmem emredildi. Bana, müslümanlardan olmam ve Kuran okumam emredildi."
Mümin kul, her gün mutlaka Kuran okumalıdır. Kuransız geçen gün, mümin için karanlık gündür. Kuranla birlikte geçirdiği saatler müslümanın nurlu, bereketli, aydınlık saatleridir. Mümin kulun sabah akşam görmeden edemediği, kendisine bakmakla yüzünü ve gözünü nurlandırdığı, en birinci dostu olan Kuran, kıyamet günü onu yalnız bırakmayacak, Allahın huzurunda sevgili dostuna "şefaatçi" olacaktır.
"Kuran okuyun. Zira Kuran, kendisini okuyan kimselere kıyamet günü şefaatçi olarak gelecektir."
Allah kelâmını okuyan kişi, gayet tabii Kuran okuma eğitimi almak, (fem-i muhsinden) ehil Kuran hocasının ağzından Kuran tecvid ve talimi dersi almak zorundadır. Allahın Kitabı onun emrettiği, Rasûlünün gösterdiği şekilde okunmalıdır.
"Kuranı usûlüne uygun, büyük bir maharetle, güzel bir şekilde okuyanlar; en değerli, en üstün, Peygambere elçi olarak gönderilen meleklerle beraberdir."
Ancak Kuran okurken zorlanan, dili dönmeyen, güçlükle okuyan, arzu ettiği ve ders aldığı halde yaşı ya da kabiliyeti gereği istenen ölçüde güzel okuyamayan kimse de ecir ve mükâfattan mahrum değildir. Bilakis böyleleri için çift sevap verileceği bildirilmektedir:
"Kuranı dili sürçerek zorlukla okuyan kimseye iki ecir vardır."
Ne yazık ki, günümüzde bu açık müjdelere rağmen yaşının ileri olması bahanesiyle veya rahle önüne oturmayı onuruna yediremediği için Kuran öğrenmekten mahrum pek çok müslüman bulunmaktadır. Bu durum, büyük bir mahrumiyettir, nasipsizliktir, bereketsizliktir.
Anlamını bilmeden sadece tekrarlama şeklinde okunan Kuranın "Kuran okuma" sayılamayacağını iddia etmek yersiz ve haddi aşan bir iddiadır. Müslüman olarak anlamını bilsek de bilmesek de Kuran okumak zorundayız. Okuduğumuz Kuranı anlamaya çalışmak elbette yine mümin kul olarak görevimizdir. Kuranı okumak bir görev, anlamaya çalışmak başka bir görevdir. Bu iki görev birbiriyle karıştırılmamalıdır.
3. Kuran Hıfzı
Kuranı gönlümüze nakşetmek, namazlarımızda okuduğumuz kısa sûreler yanında bizzat Peygamberimiz tarafından okunması özellikle tavsiye edilen Yasin, Mülk, Vakıa, Kehf Sûresi gibi faziletli ve değerli sûreleri ezberleyip sık sık okumak Kitabımıza karşı vefa borcumuzdur.
Kuran ezberlemeyen, hafızasında Kuran Sûreleri bulunmayan kişinin gönlü, manen boş, nurdan yoksun, yıkılmaya ve çökmeye yüz tutmuş bina gibi değersiz bir gönüldür. "Gönlünde Kurandan hiç bir şey olmayan kişi, harabe ev gibidir."
Cennetteki makamının yücelmesini arzu eden, Cennette üstün bir makamda bulunmak isteyen mümin kul, Allahın Kitabından mümkün olduğu kadar çok sûre ezberleyecek ve Kuran okurken usûlüne ve âdâbına göre (tecvid, talim ve meharic-i hurufa riayet ederek) okuyacaktır.
Müminin Cennete girişinde -tabir caizse- "Kuran İmtihanı" söz konusudur. Mümin kul, Cennete girmeden önce kendisine Kuran okutularak imtihan edilecek ve müminin Cennetteki yeri, bu imtihandaki başarısına göre belirlenecektir:
"Ona "Oku ve yüksel. Aynen dünyada okuduğun gibi tertil ile -yavaş yavaş- oku", denilir. Zira senin - Cennetteki- makamın, okuyacağın son âyete göre verilecektir."
Burada Kuranın tamamını ezberleyen, bununla birlikte Kuran ahlâkını yaşayan, hayatını Kurana göre düzenleyen Kuran bülbülleri "Hafız" kardeşlerimizin üstünlüğü ve değeri açıkça ortaya konulmaktadır. Bu hadis-i şerife göre hafızların Cennetteki makamları diğer müslümanlardan çok daha yüksek olacaktır.
4. Kuran İdraki
Kuranı "mânâsı anlaşılamaz" ya da anlaşılması çok güç, ya da sadece ilim adamlarına hitap eden bir Kitab olarak telakki etmek, Kuranın özüne ve ruhuna aykırı bir anlayıştır. Kuranda müteşabih (anlamı sadece Allah tarafından bilinen ya da anlaşılması güç) bazı âyetler bir yana, Kuran anlaşılsın, bilinsin, yaşansın, uygulansın diye indirilmiştir. Bizzat Kuran kendisini "apaçık ayetler" olarak tavsif etmektedir. Her mümin kul, bilgisine, sevgisine, ilgisine ve takvasına göre Kurandan yararlanacaktır, yararlanmalıdır.
Ancak Kurandan yararlanmanın ilk adımı, Kurandan yararlanma arzu ve isteğinin bulunmasıdır. Kuranı anlamaya ve Kurandan yararlanmaya istekli mümin kul, önce "Kuran Talebesi" olmaya niyetlenmelidir.
Kuran Talebesi, Rabbisinin mesajını doğrudan öğrenebilmek için Kuran Dilini ve Kuran İlimlerini öğrenme azmi taşımalıdır. Kuranı anlama arzusu taşıyan kişi, onu sonsuz sevgi, saygı ve tazimle mütalâa etmeli, Kuranı büyük bir dikkatle, ilgiyle ve özenle takip etmelidir.
İslâmı yeni kabul eden mühtedî müslüman, Allahın kitabını doğrudan, tercümansız anlama gayreti içerisine girdiği halde; yıllarca Kuran okuyan müslümanın Fatiha Sûresinin mânâsını bilmemesi ya da öğrenmeyi arzu etmemesi çok gariptir!.
Aklı kullanmayı, düşünmeyi, incelemeyi ve araştırmayı emreden Kuran, bir çırpıda okunup bitirilecek bilgi yığını, derleme bir kitap değildir. O cemal, kemal, ilim ve hikmet sahibi Alemlerin Rabbinin kelâmıdır. O halde Ona layık bir ciddiyetle okunmalı ve incelenmelidir.
5. Kuran Araştırmaları
Kuranı sadece "okumak", okumakla yetinmek yeterli değildir. Kuran bir ibadet kitabı olduğu kadar ilim, hidayet ve rahmet kitabıdır. Kuranın ihtiva ettiği ilahî mesajı görmeksizin sadece okumayı yeterli görmek mümkün değildir. İslâmî ilimlerin amacı Kuranın anlaşılması ve emirlerinin hayata yansıtılmasıdır.
Kuranın verdiği Rabbanî Mesajı anlamak, anlamaya çalışmak, Kuranı açıklayan Tefsir, Hadis, Fıkıh, Akaid... gibi İslâmî ilimlere yönelmek, her Kuran âşıkının görevi olmalıdır.
Kuranı okuyan ve mânâsını anlama çabası içinde bulunanlara dört nebevî müjde verilmiştir: Gönül huzuru.. İlahî rahmet.. Kuran halkasını meleklerin kuşatması.. Allahın sena ve övgüsüne layık olma..
"Bir topluluk, Allahın evlerinden bir evde bir camide- biraraya gelir, Allahın Kitabını okurlar ve manasını aralarında müzakere ederlerse; onların üzerine huzur iner, onları rahmet kaplar, melekler onları çepeçevre kuşatır, Allah onları yüce melekleri katında- övgüyle- anar."
Kuran İlimlerinin müzakere edildiği, Kuranın ana konularının ilmî olarak tartışıldığı her hangi bir Kuran halkasına üye miyiz? Hayır!..
Planlı, programlı, sürekli bir şekilde Kuran Tefsiri veya Kuran Meâli okuyor muyuz? Hayır!.. Hadis, Fıkıh, Akaid Dersi alıyor muyuz? Hayır!..
Bugün, Kuranın dün bilmediğimiz bir âyetinin mânâsını öğrendik mi? Hayır!..
O halde biz, bu müjdelere layık olmak için bir adım atmış değiliz.
7. Kuran Uygulaması
Kuranın sevgi ve rahmet dolu mesajları teorik olarak yeterince anlaşılamaz. Tam anlamıyla pratik uygulama olmadan Kuranın hükümlerindeki hikmet ve incelikler idrak edilemez. Sahabe-i Kiramın Kuran-ı Kerimi anlamadaki farklılıkları canlı ve eşsiz nebevî uygulamadan kaynaklanmaktadır.
Kuranı en iyi şekilde anlayan Allah Rasûlü, gerek mübarek sözleriyle, gerekse müstesna hayatındaki pratik uygulamalarıyla Allahın Kitabını en açık tarzda yorumlamıştır. Nebevî uygulama Kuranın en güzel şekilde anlaşılmasını temin etmiştir.
Kuranın ilim, adalet, sevgi, rahmet, çalışma gibi tarih boyunca geçerli olan evrensel ilke ve prensiplerine uyan milletler yükselecek, Kuranın mesajına uymayan milletler alçalacaktır:
"Allah, bu kitap sebebiyle- yani Kurana uydukları için- bazı milletleri yükseltir. Yine bu kitapla Kurana uymadıkları için- bazı milletleri alçaltır."
Sadece okunan, ama günlük hayatta emredildiği gibi uygulanmayan, hayattan uzak tutulan, hükümlerine boykot uygulanan Kuran, kıyamet günü bizim için "şefaatçi" olmak şöyle dursun; bizim aleyhimize şahit olacak, gereği gibi yaşanmayan Kuran bizden "dâvâcı ve şikâyetçi" olacaktır.
Peygamberimizin ifadesiyle; "Kuran, ya senin lehinde ya da aleyhinde hüccettir."
8. Kuran ve Sünnet Bütünlüğü
Kuranın açıklayan, tamamlayan Sünneti Kurandan koparmak, ondan ayrı düşünmek mümkün değildir. Sünneti gözardı ederek insanlığı sadece Kurana davet edenler, ilmî gerçekleri çarpıtmaktadırlar. Böyleleri Kuranın mutlaka itaat edilmesini emrettiği Allah Rasûlünün huzurunda mahcup ve mahrum olacaklardır.
Gönlünde Allah sevgisi taşıyanlar, Allahın kendilerini sevmesi ve Onun mağfiretine erişebilmeleri için, O Şanlı Peygamberin hayat çizgisine uymalıdırlar:
"De ki: Siz eğer Allahı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın."
Allah Rasûlünün ümmetine son vasıyeti, Kuran ve Sünnete sımsıkı sarılmalarıdır. Kuran ve Sünnete sarılmak, her çeşit sapıklıktan, siyasî ve ekonomik buhranlardan, psikolojik ve sosyal krizlerden kurtulma, iki cihanda mutluluğa kavuşma vesilesidir.
"Size iki şey bıraktım. Bu iki şeye sımsıkı sarılırsanız asla sapıklığa düşmezsiniz: Bunlardan biri Allahın Kitabı -Kuran-ı Kerim- diğeri ise Peygamberinin Sünnetidir."